Kuramsal Okuma Notları

18 Mart Salı 2014 - (Tuba)

Uzun zamandır yazmaya niyetlenip de yazamadığım bu yazıda, Osmanlı minyatür sanatına üslubu ile yön veren önemli sanatçılardan bahsedeceğim. Alıntılarla oluşturduğum bu yazının kaynağı, Banu Mahir’in  “Osmanlı Minyatür Sanatı” adlı kitabıdır ve teknik - tarihi bilgiler veren kitapların aksine okuması oldukça zevklidir.

  Minyatür terimi, Ortaçağ’da kitapların bölüm başlarındaki baş harfleri vurgulamak amacıyla kullanılan minium’dan türetilmiştir. Daha sonraları Latince miniare kökünden türetilerek değişmiş (miniatura, miniature) ve yazma kitaplardaki resimleri ifade etmek için kullanılmıştır. Osmanlı döneminde ise, minyatür terimi yerine tasvir ya da nakış kelimelerinin kullanıldığı görülür.
      Osmanlı minyatür sanatının erken örnekleri, kaynağını Selçuklu resim üslubundan almakla birlikte, çağdaşı Timurlu ve Türkmen minyatür üsluplarından da etkilenmiştir.

I.                    MATRAKÇI NASUH
      Osmanlı minyatüründe topografik ressamlık adı verilen bir türün yaratıcısı sayılır. II. Bayezid döneminde Enderun’a giden Nasuh, nakkaşlığının yanı sıra iyi bir tarihçi, matematikçi, hattat ve silahşördür. Onun silah ve matrak oyunu konusundaki başarısı önemli tarih eserlerine de konu olmuştur. Hatta silah ve mızrak konusundaki ustalığından ötürü Kanuni Sultan Süleyman, ona 1529’da “Üstat” ve “Reis” unvanlarını vermiştir.
      Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde tarih yazımcılığı ile görevlendirilen ve yazdığı tarihleri bizzat kendisi resimleyen Matrakçı Nasuh, fethedilen kentleri, kale ve limanları farklı bir form dili kullanarak resmeder. Sanatçı bazen Avrupa partolanlarındaki kent betimlemelerinden esinlenmiş bazense farklı bakış açılarıyla elde edilmiş görüntüleri figürsüz, şematik kent betimlemeleri şeklinde yapmıştır. 28 Nisan 1564’te ölmüştür.


II.                  NİGARİ (HAYDAR REİS)
      Osmanlı minyatür sanatının önemli bir portre sanatçısı olan Nigari mahlasıyla tanınan Haydar Reis, Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim dönemlerinde eser vermiştir. II. Selim şehzadeliğinde onun portrelerini yaparak ün kazanmıştır.
      Tam profil veya üç profilde kalıbını kullanarak gerçekçi portreler yapan sanatçının fırçasından çıkan on bir padişah portresinin Fransız donanması komutanına hediye edilmesinin ardından, Avrupalı sanatçılarca kopyalarının yapılması onu Avrupa’ya taşımıştır.


III.                NAKKAŞ OSMAN
      Klasik Osmanlı minyatür üslubunun yaratıcı sayılır. Sanatçının kişisel üslubu, özellikle resimlediği tarih konulu yazmalarda kendini gösterir. Nakkaş Osman, kalabalık sahnelerde figürleri yumuşak fırça darbeleriyle ifadeli çehrelere kavuşturarak resmetmiştir.
      Gerçek bir kurgu ustası olan sanatçı tanık olduğu olayları ve yapıları mümkün olduğunca ayrıntılardan kaçınarak sade bir şekilde resmetmiştir. Nakkaş Osman, yalın ve kendine özgü kompozisyonlarıyla üslubunu belli eder.
      Başlangıçtan itibaren hüküm sürmüş Osmanlı padişahlarının tasvirlerini yaparak Osmanlı minyatür sanatına Dizi Padişah Portreciliği olarak bilinen yeni bir geleneğin başlatıcısı olmuştur.


Daha çok pastel renkler kullanan sanatçı, Surname-i Hümayun adlı eserinde tüm hünerlerini sergilemiştir.


IV.               NAKKAŞ HASAN
      Sultan II. Mehmed ve I. Ahmet dönemlerinde eserler vermiştir. 1581 yılında Nakkaşbaşı Osman’ın yanında çalışmıştır.
      Dairesel kompozisyonların yanı sıra siyah kalın kaşlı, tombul yanaklı figürleri ve kullandığı canlı renkler onun kişisel üslubunun belirgin özelliklerindendir.


V.                 NAKŞİ
      Nakşi’nin doğaya sadık kalan bir gerçekçiliği benimseyerek figürleri dörtte üç profilden ve arkadan portre karakterinde resmetmesi; kapı, pencere ve kemer açıklıklarıyla kompozisyona derinlik katmaya çalışması; üç boyutlu beyaza boyanmış kale ve kent betimlemeleri onu 16 yy. nakkaşlarından farklı kılmıştır.



VI.               LEVNİ
      Levni mahlasını kullanan Abdülcelil Çelebi (1680-1732), aynı zamanda ünlü bir halk şairidir. Levni, İstanbul nakkaşhanesinde önce öğrenci olarak bulunmuş, saz üslubunda tezhip ve resim çalıştıktan sonra yeteneğini kanıtlayarak musavvir olmuştur.
      Özellikle 1699-37 yılları arasında İstanbul’da çalışan Avrupalı ressam Jean-Baptiste Vanmour’un yapıtlarından etkilendiği düşünülen Levni, minyatür geleneğinin son temsilcilerinden biridir. 18.yy Osmanlı minyatürüne derinlik kazandırmış ve daha çok ifadeli figürler resmetmiştir.


VII.             REFAİL
      Sultan I. Mahmut, III. Osman, III. Mustafa ve I. Abdülhamit dönemlerinde eser veren Refail, Ermeni asıllı hassa ressamıdır.
      Kalın guvaş boyayla renklendirilmiş portrelerin yanı sıra yağlıboya çalışmalarının olması onun kitap resminden tuvale geçen ilk Osmanlı sanatçısı olarak anılmasını sağlamıştır.

VIII.           KAPIDAĞLI KONSTANTİN
      Rum asıllı Konstantin, portre dışında, duvar resimleri, manzaralar ve dini konulu resimler de yapmıştır. Kağıt üzerine guvaş boya ve tuval üzerine yağlıboya büyük boyutlu resimler yapan sanatçının en tanınmış eseri, oturan pozda yağlıboya Sultan III. Selim portresidir.
      Guvaş tekniğiyle oluşturduğu bu dizi portrelerde Konstantin, padişahları daha batılı bir biçimde dörtte üç profilden göstermiştir.





6 Mart 2014 Perşembe (Cenk)

Improving Your Storytelling-Doug Lipman
  
Bir süre önce okuduğumuz Doug Lipman tarafından yazılmış Improving Your Storytelling 'in 2. bölümünün tarafımdan kabaca çevrilmiş halidir. Bence imgeler üzerine kafa açıcıydı...)
(Cenk)
Forms of Imagery

Giriş

   İmgeler; hikaye anlatıcılığının en önemli noktalarından biridir. Dinleyicinin kafasında bir imge oluşturmak hikaye anlatıcılığının temelini oluşturur.

   Peki imge nedir?

   İmgenin Doğası

   İmge, gerçek veya düşsel deneyimlerin/tecrübelerin içsel yansımalarıdır. Ancak bu şekilde taımladığımız zaman tanımlanan şey çok kapsamlı oluyor. Örneğin, gözümüzü kapattığımız anda son gördüğümüz görüntünün devam etmesi veya otuz yıl önce yaşanmış bir olayın zihnimizdeki yeri aynı kavramla açıklanabiliyor. Bu iki durum da gerçek deneyimlerimizin kullanılarak oluşturduğumuz imgelerdir. Peki düşsel olan deneyimlerimiz nelerdir? Aslında bunları da gerçek deneyimlerimizi kullanarak hayal ederiz.
Mesela, çocuklar nesneleri takip etmeyi severler(yuvarlanan bir topu takip etmeleri gibi).Ve nesneler görüş açılarından çıkana kadar (top koltuğun arkasına kaçana kadar) da takip ederler. Nesne kaybolduğunda kafalarında o topun gittiği yere dair bir şeyler imgeler. Bu durum düşsel deneyime dair iyi bir örnektir. Aynı şekilde Ludwig van Beethoven'ın sağır olduktan sonra müziğe devam etmiş olması da aynı düşsel deneyim ile açıklanır.

   Düşsel olan imgeler aşağıdaki üç durumla üçe ayrılır;

-Gerçek olduğunu bildiğimiz ama kendi duyularımızla tecrübe etmediğimiz deneyimler.

-Gerçek olduğuna inandığımız ama öyle olmayan deneyimler.

-Gerçek olmadığını bildiğimiz ve gerçek olmayan deneyimler.

   Mental imgelem, hem anlatan için hem de dinleyici için hikaye anlatımı boyunca aktiftir. Dinleyen anlatı anında kendi anılarına dayanarak kafasında imgeler kurar. Yine de bu durum anlatının o anda imgeler yaratmadığını göstermez.

Belleğe Atma Yolları

- Duyma
- Görme
- Koklama
- Hissetme
- Tatma
- Denge (balance)
- Kinestetik (Devinduyum, Kas dokularında, sinir ve eklemlerinde bulunan özel duyu alıcılarının uyarılması sonucu ağırlık, devinim ve vücut durumunun sezilmesini sağlayan duyumlara verilen genel ad.)

- Kelimenin imgesi
- Bir konseptin düşünülmesi

   İnsanlar genelde bir imgeleme çeşidine eğilimlidirler ve dünyayı  bu şekilde algılarlar. Ancak bu diğer çeşitlerin hiç kullanılmadığı anlamına gelmiyor. Sadece herkesin kullandığı baskın bir imgelem çeşidi vardır ve diğerleri de kullanılır. Bu farklı imgelemler sayesinde her anlatı kendi yaratıcısıyla yeniden anlatılır.





6 Aralık 13 Cuma (Uğur)


Tersten PerspektifPavel Florenski

  • Yeniçağ ile birlikte hakim olan Kartezyen dünya görüşü akıl ve bireyi üstün kılar. Akıl ve bireyin üstünlüğü özne merkezli bakışı, merkezi perspektifi doğurur.
  • Merkezi perspektif anlayışı ideolojiktir. Merkezi perspektif Yeniçağdan daha önce de bilinmesine karşın Tanrı merkezci dünya görüşü zamanında anlayış hakimiyet sürmemiştir. Rönesans ile birlikte göz, dünyanın efendisi durumuna geliyor. Bu dönemde Tanrı’nın yerini alan bireyin dünyası, hakimiyeti bireye, bireyin gözüne indirgemiştir. Bu göz merkezcil dünya anlayışı, akılcılıkla ve bilimin gözlemleyebilme özelliğiyle birleşecek ve nesnellik ve objektiflik bu anlamla örtüşecektir. Gözle algılanan şey -aynı zamanda gözü yanıltan şey- ve çerçeve içine alınan gerçek olarak belirtiliyor.
  • Rönesans resminde resmin kaçış noktasında resmin asıl objesi yer alır.
  • Teatro Olimpico tiyatroda perspektif anlayışının kullanıldığı ilk yer. (İtalyan sahne düzeni)
  • Doğu resmi mekansızlığın göze gelmesi ve bir anlık kavrayışa dayanır. Görünmeyeni görünür kılmak ve göz merkezcil bir anlayıştan ilahi olana vermek.
  • Suje hem nesne hem de konudur. Antik Yunan’da nesne ve özne ayrımı yoktur. Bu ayrım Roma Dönemi’nde Latincenin kullanımıyla başlıyor.

7 Aralık 13 Cumartesi (Uğur)
Tersten PerspektifPavel Florenski

  • Merkezi perspektif ile tersten perspektif arasındaki farkın tiyatro ve oyunculuğa yansıması. Tiyatroda İtalyan sahne düzeni yerine başka alternatifler, oyunculukta –mış gibi yapmamak, her anlamda illüzyona yer vermemek bir tersten perspektif anlayışı olabilir. 
  • Ortaçağ resminde birey, bireyin yüzü ve duyguları yoktur ve hikaye bir çok resimde resmedilir. Rönesans’ta tek bir tabloda bir şey anlatılmaya, resmedilmeye başlanır ve böylece portre, böylece bireyin yüzü ve duyguları önemli olarak ön plana çıkar.
  • Freud’un, Leonard’ın Meryem tablosunu inceleme-çözümlemesiyle resimde anlam-gizli anlam arama çabası baş gösteriyor. Bu aynı zamanda evreni yaratan Tanrı’nın niyetini bulma çabasıdır.
  • Vanitas, memorie morte (ölüm de var) hakikat resimleri, ortaçağ ideolojisinin Rönesans’a yansıması. Ressam tabloda anlamlar gizlemeye başlar. Perdeyle örtülmeye çalışılan kilise ve İsa, tablonun önünde belli bir açıdan gözükebilecek kurukafa, ölüm simgeleri.
  • Platinus’un südur öğretisi, benzeşmeyenle benzeşim. İlahi varlık her organizmaya dokunur, en küçük maddeden en büyük varlığa kadar her bir madde, ilahi olandan pay almaktadır. Tanrı imgesi, hiçbir şeye benzemeyen varlıktır. Ona benzemeyen bir varlığın resminde ilahi olanı aramadır.   
  • Batı’da hedef önemliyken, Doğu’da yolda olmak önemlidir. Doğu doğayla mücadele içerisine girmemiştir. Batı insanı kendini doğa karşısında üstün kıldığı için onu yenmeye çalışmaktadır.
  • İmago ve vestigium. (imge ve iz) Ona temas etmiş ama o değil. Benzeşmeyen benzeşim. İmgeler vestigium olduğunu ima etmeye çalışmaktadırlar. Sakal-ı şerif, hırka-i şerif.
  • Vasari’nin sanat tarihi yazımı fotoğrafın icadıyla çökmektedir. Vasari bu yazımda sanatı doğayı kopyalayabilme dehası olarak tanımlarken, fotoğrafın bulunuşuyla beraber bir insandansa bir alet de (techne) kopyalamayı başarabilmektedir.
  • Doğu toplumlarında bakış kutsaldır. Bakış “nazar”dır aynı anlamda nazara gelmek, göze batmak, göze gelmek anlamındadır. Sıradan olma, mütevazi olma Doğu yani cemaat toplumu özelliğidir. Hiçbir birey sınır aşımı yaşamamalıdır; yaşarsa nazar değer. Bu anlayış bilime de sanata da yansımaktadır.       

 6 Ocak Pazartesi (Behiç) 
Tersten Perspektif – Pavel Florenski

Tersten perspektif okumaları, geçen sene de üzerine konuştuğumuz görme biçimlerini, görmeye dayalı alışkanlıklarımızı kırmaya yönelik.

·         Resmin içindeki manyetik alanlar
·         Logocentrik – Göz merkezci okuma
·         Düz çizgisel zamanı mizaha alan bir anlatım
·         Görünmeyenin görünür kılınması ama göründüğü anda tekrar kaybolması
·         Payeyi tekrar görünmeye vermek (Resme üstün gelme çabamızın bir sonucu olarak değişmişti.)
·         Benim için örgütlenmediği için göz/logos kavrayamıyor.
·         Rönesans’ta “birey”in doğuşu, kontrol altına alabileceği şeyler üzerinden bir ideoloji –bir tür evreni ehlileştirme ideolojisi.
·         Yine doğayı taklit eden sanat tanımı yani benzeşmeyen benzeşimlerin iptali Rönesans’a denk gelmektedir.
·         Gözün sabitliği hiç bir öznel bakış barındırmaz.
·         Sanat eseri beni nesne kılıyor.
·         Benzeşmeyen benzeşim.







Değinilen bazı terimler:

Perspectiva: içinden bakmak
Poises:yapma etme
            Sanat: yapma etme (sana,sanayi)
Represantasyon/ İmitasyon
İmago: imge (İzi barındırdığını iddia ediyor)
Vestigium:iz (maddeselliğin anıştırmasını taşır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder