Bunlar sadece düşünceler..


              Kırmızı’nın çalışmalarda bize açacağı bir çok yol olduğunu birkaç kere konuştuk. Bunlardan en önemlisi sanırım bizim görme alışkanlıklarımız ve bunları değiştirme üzerine yapacağımız araştırmalar olacaktır. Minyatürü okumak ve perspektifli bir resmi okumak arasında ne gibi bir fark olduğu, bize ait olan bir sanat dalının bugün bize neden “komik” geldiğini araştırmak istiyorum.
Bu konularda Geçen seneki Perspektif-Tersten Perspektif tartışmalarında olduğu gibi Oğuz’un çalışmalarda bize yol göstereceğini umuyorum.
               Benim bir oyuncu olarak ise denemek istediğim, derinleşmek istediğim başka alanlar var.  Bu alanlardan en dile gelebilecek olanı
oyuncunun diğer sanatlarla iletişimi. Müzik icra edebilen,beste yapabilen, dans edebilen, şarkı söyleyebilen, resim yapabilen bir oyuncunun imkanlarını araştırmak istiyorum. (bunların hepsini ya da belki birini) Oyuncuyu ya da daha genel anlamıyla sanatçıyı böyle modern parçalamalar olmaksızın bütün halinde düşünebilmek istiyorum. Bu ,bize birbirinden çok farklı gelen ve genelde “yetenek” üzerine yığdığımız dalların oyuncu üzerindeki etkisini de merak ediyorum. Yani- bir oyuncu kendi bestesini yaptığı ve hatta belki icra ettiği bir sahnede daha farklı varolabilir mi? Keza bugün bir oyunda görebileceğimiz dans sahneleri ya ironiye dayalı oluyor  ya da yapılamamasının “köfte”leri yeniyor. (Dans tiyatroları tenzih edilerek- belki de edilmeyerek; Çünkü içinde dans eden –aslında oynayan- bir tiyatro gördüğümüz anda dans tiyatrosu diye etiketliyor bunun oyunculuktan ya da tiyatrodan farklı bir şey olduğunu savunuyoruz)
                Bunlar sadece düşünceler...
                Burada şöyle bir şeyin altını çizmek isterim. İstediğim şey/düşündüğüm şey oyunculuk arayışını bir kenara bırakarak sahne odaklı, mise en-scene odaklı müzik veya dans gösterimleri değil. Tam olarak oyuncunun bunlarla etkileşimi. Yoksa oyundaki boşlukları doldurmak amaçlı geçiş şarkıları ya da oyun enerjisini yükseltmek için başvurulan küçük dans skeçleri değil kafamdakiler.
                Bu metin neden böyle bir alan sağlıyor sorusuna gelince... Metin 57 parça halinde her seferinde farklı bir ağızdan yazılmış. Bu oyuncuya aynı oyun içinde farklı anlatıları buluşturma imkanı sağlıyor. ( ya da sağlayacağına inanıyorum) Örneğin Ester’in anlattığı sahnenin ritmi müziği makamı ve oyunculuk şekli , Kara-Şeküre’nin sahneleri’ne temas etmiyor. Normal bir tiyatro metninde oluşturmamız/aramamız gereken atmosfer burada bulunmuyor. Burada başka bir anlam,alışık olmadığımız ve kolayca göze gelmeyecek-zuhur etmeyecek bir atmosfer bulunuyor (Belki bir perde önünde, kahvehanede Meddah’ın yarattığı atmosfer gibi. (Bunun tam olarak ne anlama geleceğini yine bilemiyorum.)
                Biraz daha somutlamak gerekirse, Şu anda “Benim adım Şeytan” Bölümü üzerine düşünürken, benim anlatı’m için makam, müzik, şarkı ve hareket/dans üzerine de düşünüyorum. Farklı Enstrümanlarla birleştiriyorum oyunumu. (makam’dan kastım Nikriz, hicaz gibi Türk müziği makamları). Bir bendirle ya da yaylı-tamburla deniyorum anlatımı. Bir yandan şeytan resmi çizmenin, anlatımım üzerine etkilerine bakıyorum. ( ya da çizememenin çünkü perspektifi olmayan, batılı anlamdaki resimden uzaklaşabileceğim bir resim çizmek çok zor.) 
b.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder