Başladık. Bölümlerimizi seçip kendimiz çalışmaya başlamıştık zaten. Bugün Benim Adım Kırmızı metnini ilk kez birlikte okuduk. Yalnızken yaptığım çalışmalar boyunca metne dair bir çok durumu ve bilgiyi gözden
kaçırdığımı fark ettim. Kendi sesimle biliyorum metni. Bir başkasının sesiyle
duymak bile tıkanmışlığı açıyor sanki.
Kendi çalışmamı yürüttüğüm süre içerisinde beni zorlayan
durumlardan biri Orhan Pamuk’un edebi cümlelerini sahneye koymaktı. Bugün de
edebi cümleleri sahnede konuşma diline çevirmemiz gerektiğinden bahsettik.
Kendim çalışırken de konuşma diline çevirmeye çalışmıştım ama doğru mu
yapıyorum diye de bir kuşku duyuyordum. Pek de beceremedim zaten. Metni
kısaltırken ve değiştirirken cimri davrandım. Ama bugün anladım ki acımadan
atmak lazım bazen....
Bu metni hangi biçimde sahneye koymalıydık? Hazırlık
yaptığımız dönemde metnin elverdiği bir sahneleme biçimi aramaya çalıştım. Okuyucunun
kitabı okurken zihninde bıraktığı izler sahnedekiyle ne kadar örtüşüyor?
Örtüşmeli mi? Metinle tutarlı, sahnede bana yardımcı olabilecek neler kullanabilirim? Bu sorularla biçim denedim. Oyunun bütününde kullanılabilecek bir biçim de olabilirdi bu. Burada tıkandım zaten. Ben de
şimdilik bölümümü tek başına bir oyun metni olarak kabul etmeye karar verdim.
Renkli renkli sular hazırladım. Onları konuşturdum, fırlattım, kendimi boyadım.
Boyalar uzun süre çıkmadı elimden, yüzümden, kıyafetlerimden. Kendimi boyadığım kısımlar kendi adıma keyifliydi. Ölüm tablosu
yapacağım diye boyayla öldürdüm kendimi J Ağırlaştırdı beni
sahnede, başka bir yol bulmalı. Daha sonra zaten metne biçimce hakim olmak yerine
anlatılmak istenene ve metnin sesine odaklanmamız gerektiğine karar verdik.
Not1: İlk çalışmanın “minyatürden duyulan hazzı
keşfetmeliyiz” kısmı önümüzdeki çalışmalarda da gündemimizde olacağa benziyor.
Not2: Bu arada Perşembe sabahları Mimar Sinan
Üniversitesi’nin Bomonti kampüsünde Banu Mahir’in Osmanlı Minyatür Sanatı dersi
var. Gelmek isteyenlerle birlikte gidebiliriz.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder